29 Aralık 2010 Çarşamba

oyun atölyesi

Oyun Atölyesinde ilk izlediğim oyun Evlilikte Ufak Tefek cinayetlerdi.
Sonraki Testosteron.
Daha sonra 7 Şekspir Müzikali, en son da Macbeth.
Oyunların hepsi kaliteli prodüksyonlardı.
Bu sahnede oyun izlemek isteyenlere nacizane tavsiyelerim
  • biletlerini bir ay önceden edinmeleri
  • arabalarını park etmenin en az yarım saat (iyimser bir tahminle)  alacağı gerçeğini göze almaları
  • salonun biraz basık olduğunu anımsayarak giyinmeleri
  • oyuna aç karnına ve en az bir saat önce gelmeleri, harika bir kafeleri var
iyi eğlenceler..

12 Aralık 2010 Pazar

nevra'ya okul arama çalışmaları

Evet bu haftasonu başladık okul turlarına.
Sanırım başka okul gezmeyeceğim.
Beğendiğini al ilkesine uyacağım.
Hayatımda ilk kez gerçekten beğendiğime inandığım bir ürünü, beklemeden üzerine birkaç zaman dilimi yatmadan alacağım.
Okuldan beklentilerim neler?
Depreme dayanıklı yeni bir bina istiyorum. Madem çocuğumu bu kadar uzaklara göndereceğim en azından fiziksel güvenliğinden emin olmalıyım.
Yabancı dil eğitimine İngilizce dışında bir dille başlasın istiyorum. Mümkünse şu anki okulda başladığı Almancasına devam etsin.
Kapasitesi doğru olarak tespit edilsin. Akademik olarak kapasitesinin altında ya da üstünde bir performansa zorlanmasın.
Hangi spor dalının kendisine uygun olduğunu keşfetmesi konusunda rehberlik edilebilsin.
Aynı şekilde hangi müzik enstrumanını çalmanın onu mutlu edeceği açığa çıkarılabilsin.
Kendisinden daha başarılı ve daha az başarılı çocukların olduğu bir grubun içinde olsun.
Bize benzeyen birkaç ailenin çocuğuyla arkadaş olabilsin. Okul dışında da görüşebilsin.
Mutlu bir çocuk olmaya devam edebilsin.
Okulumuz Denizatı Kayışdağı...
Yukarıdaki soruların çoğuna evet cevabı verebiliyor.
Okulun beşe kadar devam etmesi ve bahçeye eski okulumuzdaki kadar çıkamayacak olması da kalan yüzde yirmi.
Bir aksilik olmazsa seneye Denizatındayız...

4 Aralık 2010 Cumartesi

beşiktaş'ta erken bir akşam yemeği sıdıka

Ne kadar zaman olmuş ben mezeli bir yerlere gitmeyeli.
Süt grubum aracılığla bir yerlerde adına ratladığım Sıdıka'ya gitik kızı kıza bu akşam üstü.
Sıdıkanın en güzel yanı benim hiç trafiğe maruz kalmadan, motorla kendisine ulaşmam.
Ama tek güzel yanı bu değil neyse ki.
Meze özgün, dekor şahsiyetli, müzik seçkin, sahibesi konuşkan..
Ödediğimiz hesap konusunda yorum yapmayacağım. Bu çok göreceli bir mesele, karı koca arasına girmek kadar riskli.
Güzel bir internet siteleri var. Fiyatlar orada da duyurulmuş.
Porsiyonlar büyük ve sahibesi sipariş alırken bu size fazla gelir daha az birşeyler söyleyin gibisinden tavsiyeler veriyor.
Yemekten sonra ılık bahar havasında Akaretlerden aşağı yürümek çok keyifli.

25 Kasım 2010 Perşembe

doğal kozmetik

Geçtiğimiz pazar kendim için harika birşey yaptım.
Aslında ben değil eşim yaptı..
The Blossom Village natural remedies'de bir workshopa katıldım.
Açıklıyım
Blossom Village doğal ama gerçekten doğal kozmetikler üreten bir firma.
Doğal kozmetik nasıl olur?
İçinde kimyasal olmaz
Köpürtücü olmaz
Kokusu doğal yağlardan gelir
İçindeki diğer esansiyel yağlar rafine değildir
İçindeki balmumu organik balcılardan temin edilir
Hiçbir bileşeni erimiş ya da toz şeklinde alınmaz
Kendime bir yüz kremi ve maskesi ve bir de vücut soyucu yaptım.
Evdeki makyaj temizleyici el ayak vücut kremi gibi tüm kozmetikleri de kaldırdım.
Bununla da kalmayıp saçlarımı da meşhur bıttım sabununa teslim ettim.
Sabunla saç yıkamaya ne kadar devam edebilirim emin değilim ama yeni kozmetiklerimle çok mutluyum.
İnsanların ihtiyaç duyduğu herşey doğada mevcut.

18 Kasım 2010 Perşembe

kardeş sorunları

Hamileliğimden bugüne kadar geçen zaman içinde hedefimiz Nevranın hayatının değişmemesiydi.
Kardeşlikle ilgili okuduğunuz okuyacağınız her kaynak size bunu söyler.
Sorunlu geçen hamileliğim beklemediğimiz bir durumdu.
Hamileyken dedemizin hastalanması ve vefat etmesi durumu daha da zorlaştırdı.
Bütün bu dönem boyunca babamız, benden ve babaanneden boşalan yeri doldurmak için elinden geleni yaptı.
Bu süre içinde çok sağlam bir baba kız ilişkisi kurdular ki bebekken herkesin bahsettiği babaya aşık kız, kızını şımartan baba bizim evde mevcut değildi.

Şimdilerde de bir yere giderken genellikle üçümüz gidiyoruz. Rana'nın da uyku düzeni aksamamış oluyor.
Diğer bir avantajımız Nevranın yaş gruplarınn karışık olduğu bir okula gidiyor olması. Son ikibuçuk yılını kendinden küçüklerle beraber geçiren kızım, bizim evde bebekler konusunda en bilgili kişi.

Bazen kardeşiyle ilgili fazla sorumluluk almak istemesi fiziksel tehlikeler doğurabileceği için sorun yaratabiliyor.

Kızımın kardeş sonrası tek sıkıntısı evde istediği kadar ses yapamaması aslında.
Bu yüzden hiç söylememem gereken şeyler söylerken buluyorum kendimi.
Kardeşin uyuyor sessiz ol
Yavaş ağla kardeşin uyuyor
Kardeşin uyanırsa TV'yi kapatmak zorunda kalırız biliyorsun, kardeşin için zararlı vb
Tüm bunlar ağzımızdan çıkarken doğru olmadığını biliyoruz ama diğer tarafta da zorla uykuya ikna edilmiş, uyandırıldığı zaman da halinden memnun olmayacak başka bir küçük hanım var
Ebeveynlik zor meslek..

14 Kasım 2010 Pazar

bol misafirli bir cumartesi

Akşam yatmadan önce dişlerimi fırçalarken, gün boyu aynaya bakmadığımı farkettim.
Dün evimizde dokuz yetişkin, bir çocuk ve bir bebek ağırladık.
Yemekler yendi kahveler çaylar içildi.
Bayram tatili, beslenme, spor, diyet ve okul seçimi en popüler konulardı.
Umarım yaşlandığımda da ziyaretçilerim azalmaz.

11 Kasım 2010 Perşembe

büyüme atakları

Bu iki kelimeyi ilk Nevra iki ya da üç aylıkken duymuştum.
O hafta uyku düzeni bozulmuş, sürekli memede kalmak istemiş ve normalden daha fazla kucakta kalmaya ihtiyaç duymuştu.
Daha sonraları çocuğumun kazandığı her yeni becerinin onu yorması sonucunda bu tip ataklar yaşadığımızı bilmek beni bir nebze de olsa  rahatlattı.
Herkesin sürekli söylediği gibi ikinci de işler daha kolay. Rana büyüme ataklarını geçirirken ortaya çıkacak sonucu bilmek beni öyle mutlu ediyor ki..
Sanki yeni bir esere imza atmış bir sanatçı gibi koltuklarım kabarıyor.
Kızım bugün itibarıyla otuzbir haftalık. Aynı ablası gibi otuzuncu haftasının başında yani  Kasımın üçüncü günü sürünmeye başladı. Aynı zamanda gel gel sesleri çıkarıp eliyle istediği objeleri çağırmayı keşfetti.
Ev halkından ve oyundan ayrılmanın eğlenceli birşey olmadığına karar verdi.
Tüm bu büyüme basamaklarının sonucu olarak iki gün boyunca öğlenleri sadece kucakta uyudu, geceleri iki saatte bir uyandı.

Herşeye rağmen çocuğumun büyüme ataklarını seviyorum.

8 Kasım 2010 Pazartesi

ışığımı takip et anne

Bugün Alman Konsolosluğunda düzenlenen geleneksel St Martin yürüyüşüne katıldık.
Hamile olmadığım için geçen senekinden çok daha kolaydı benim için..
Geçen hafta hazırladığımız fenerlerimizi yakıp, karanlıkta ağaçların ve Laterna şarkılarının arasında yürüdük.
Yürüyüşümüz bitince geleneksel çöreğimizi yedik.
Benim için biraz hüzünlüydü bu sene, son Laternamızdı ne de olsa..
Kızım bana ışığımı takip et anne dediğinde gözlerim doldu.
Henüz bilmiyor ama onun ışığı olmasa hayat bu kadar aydınlık olmazdı benim için.

5 Kasım 2010 Cuma

hangi çocuk daha mutlu?

Bugün arabada radyo dinlerken duydum.
Daha mutlu çocuklar için birşeyler yapmak isteyen bir grup insan..
Çocuklar nasıl daha mutlu olur?
Daha fazla oyuncak?
Daha fazla giysi?
Daha fazla yemek?

Çok fazla oyuncağın çocukta stres yarattığını duymuş muydunuz?
Evet odasının içinde, her biri çocuğun ilgisini bekleyen bir yığın oyuncak çocukta stres yaratırmış.
Fazla giysi ve yiyecek de ben de stres yaratıyor.
Dün Nevranın okulunda fener yaptık. Bazı aileler oturup feneri kendileri yaptı, kimileri de fener yapımına ilgisiz kalan çocuklarına eleştiriler yöneltti.

Fazla yapıştırıcı sürdün, yamuk kestin, renkler uyumsuz..
Kimileri de yapıştırıcıyı süremeyen, kağıdı iyi kesemeyen, renkleri seçmek istemeyen çocuklarına ilgilerini çekecek birşeyler yaptırmaya çalıştılar.
Hekesin doğrusu yanlışı hayattan beklentisi, çocuğu için hayal ettiği gelecek farklı mutlaka.
Mutlu çocukluk tanımı ise çok basit.
Hayatını kendi kapasitesi ve ilgi alanı doğrultusunda özgürce keşfetme şansı verilen , anne ve babası tarafından koşulsuz sevildiğini ve sevileceğini hisseden çocuk mutludur.
Daha fazlasına gerek yok bence.

2 Kasım 2010 Salı

anne arkadaşlarım

Hayatın değişik dönemlerimden toplama bir sürü arkadaş vardır.
Okul, mahalle, yolculuk, iş vb.
Hayatımın yeni sosyal rolü anneliğimden, bir sürü anne arkadaşım var.
Anne arkadaşlar biraz farklı.
Sanırım asker arkadaşı gibiler.
Hayatının en zorlu ve aynı zamanda keyifli döneminde birbirine destek olmak, küçük bir canlının gün içindeki mide ve bağırsak haraketlerini, yürümesini kalkmasını uyumasını konuşabilmek nedendir bilinmez bir anne için çok rahatlatıcı.
Anne arkadaşlar dertleşmek için birebirdir.
Anne arkadaşlar birbirinden çok şey öğrenir.
Çocuklar biraz daha büyüyünce, onlar oynarken anne arkadaşlar birşeyler içer ve sohpet eder.
Benim anne arkadaşlarımın bir kısmı eski okulumuzdan bir kısmı da internetten.
Daha yüzlerini bile görmemişken evlerine ziyarete gitmemiz babamız için biraz kabullenilmesi zor bir davranıştı.
Ben biraz daha ileri gidip,başka bir şehirde yaşayan yüzünü hiç görmediğim, bir anne arkadaşa, kızım henüz ikibuçuk yaşındayken bir trene binip gittim.
Eşime gideceğimi söylediğimde, neden diye sormuştu.
Bu defa yedi aylık ve dört yaşındaki kızım ve Gülnora ile birlikte gittik.
Hem de yirmidört saatliğine.
Bu kez babamız neden demedi.
Gidin, gitmek güzeldir dedi.
Gerçekten de bazen evde oturmaktan daha kolay oluyor çocuklarla dışarıda olmak.
Biz trenle beş saat gittik beş saat geldik.
Dediğim gibi bir günlüğüne.
Herşeye değdi
Gitmek güzeldir.

31 Ekim 2010 Pazar

oto şov 2010

Geçen hafta,  hiç üşenmeden Üsküdardaki evimizden kalkıp oto şov 2010'a gittik.
Normal şartlar altında Hareme bile giderken trafik diye söylenen eşim çok kıymetli ikibuçuk saatimizi trafiğe hediye etti.
Amacımız büyüyen ailemize ve şehir dışına taşımayı planladığımız yeni hayatımıza uygun yedi kişilik bir aile arabasını gözümüze kestirebilmekti..
Bir kez daha anladım hayatında İstanbul trafiği olmadan yaşamanın ne büyük bir lüks olduğunu.
Büfeye ulaşıp tost bile alamadığım yoğun yağmur eşliğinde feribot beklerken, çalışan anne olmanın ne kadar zor olduğunu düşündüm.
Eve vardığımda küçük bebeğimi kucağıma alacak, büyük kızımla faaliyet yapacak halim kalmamıştı.

27 Ekim 2010 Çarşamba

nevra ne olsun 2

Nevra yemek yemekten yetişkinler gibi zevk alan bir çocuktur.
Bunun nedeni onu hiç zorla bulamaçlarla beslememiş olmam mı bilmiyorum.
Benim kızım güzel pişirilmiş bir balığı pirzolayı yanında sirkeli baharatlı bir salatayla seve seve yer.
Kalabalık sofraların, doğumgünü partilerinin, annesinin arkadaşlarıyla gidilen kahve dükkanlarının müdavimidir.
Akşam yemeklerinde gününün nasıl geçtiğini anlatmaktan, babasıyla beraber sofraya oturmaktan çok zevk alır.
Geçen akşam yine keyifli bir akşam yemeği esnasında, en sevdiği şeyi yani yoğurdu kendi kasesine alırken, bundan başka kimse yiyecek mi, hepsini alabilir miyim, diye sordu.
Eğilip sarıldım ve öptüm ne kadar güzel bir davranış başkalarını düşünmen dedim. Sen böyle yapmıştın daha önce, senden öğrendim dedi.
Daha ne söyleyebilirim..
Nevra kendisinde fazla yokken bile paylaşmayı becerebilecek kadar cömert , kendisini kullanmak isteyebilecek insanların kokusunu da metrelerce öteden alabilecek kadar uyanık olsun.

öğretmen eğitimi

Çocuklara İngilizce Dil Eğitimi Sertifikası 1
Bugün ikinci dersine katıldım.
14 kişi hepsi değişik amaçlarla aynı sıralara oturmuş.
Yabancılar öğrettikleri okuldaki varlıklarını meşrulaştırmak için gelmişler.
Yanımdaki kız Nevra için düşündüğüm okullardan birinde, bir diğeri listemdeki başka bir okulda.
Türklerden de iddialı okullarda öğretenler de var, kırkbeş kişilik devlet okullarında da..
Ben mi niye ordayım?
Benim birden çok nedenim var aslında
yıllardır uzak kaldığım sınıf hasretimi biraz olsun gidermek
anneliğimle öğretmenliğimi sentezlemek
ilerde kendi yerimde kendim öğretebilmek

Günün en haraketli saatlerinde evden uzakta olmak baba, yardımcı ve bazen de büyük anneleri biraz yoruyor ama ben halkın arasına karışıp, yağmurda motoru yakalamaya çalışırken yaşadığımı tekrar hissedip, monotonluktan uzaklaşmanın neşesiyle beni iskeleden alan eşimin boynuna sevgiliymişiz gibi sarılabiliyorum.
Ona göre zaten sevgili değil miyiz ki?

26 Ekim 2010 Salı

kurbağa bayramı

Trafikte yavaş yavaş ilerliyoruz.
Nevra sürekli soru soruyor.
Gaza mı basıyosun frene mi , yolu biliyor musun, nereden biliyorsun..
Anne kurbağa bayramı varmış, herkes gidiyomuş . Ben de gideceğim çok şık giyineceğim sanırım kostümü giyeceğim.
Önce anlamadım ne demek istediğini. Anladığımda ise düzeltemedim.
Şimdiden herkesin kurbağa bayramını kutlarım..

24 Ekim 2010 Pazar

her çocuk spor yapmalı

Çocuğum tenis mi oynasın yüzsün mü, aikidoya mı gitsin yogaya mı diye düşünmeyeceğimi biliyorum.
Benim bir anne olarak tek isteğim, spor yapmaktan mutlu olan bir çocuk yetiştirmek.
Sporu bir zorunluluktan çok hayatın karmaşasından uzaklaşıp mutlu olduğu bir alışkanlık olarak görebilmesine aracı olabilmek.
Bu yaz tenis oynasın diye düşündüm. Hem hava sıcaktı hem de Nevra çok küçük...
Yaz sonunda, geçen sene bir şekilde karşıma çıkan kids sport organizasyonun aradım. Bir hafta sonra başladık.
Televizyon karşısında geçirdiği zamnı biraz daha azaltmak ve haftasonu rehavete kapılmayıp evden dışarı çıkmaktı beklentim
Kids clup beklentimin çok çok üstünde.
Bir saat süren bir antrenman yapıyorlar. Zıplıyorlar, dengede duruyorlar, takla atıyorlar, yatıp yuvarlanıyorlar. Başlarında dört yaşındaki bir çocuğun fiziksel ve pedagojik sınırlarını çok iyi bilen bir antrenörleri var.
Çocuk sporu nedir diye merak ediyorsanız sayfalarına bir göz gezdirin.

http://www.kids-sport.net/

23 Ekim 2010 Cumartesi

cumartesi gecesi ateşi

Cuma gecelerini severim ama cumartesiler bir başkadır.
Cuma gecesi dışarı çıkarken hazırlanmak için çok zaman yoktur, ama cumartesi öyle mi..
Kardeşim bir yerlerde sevdiğine evlenme teklif ediyor.
Dostlarım kaç zamandır gitmek istediğimiz meyhanede bizsiz eğleniyor.
Bir başka yakınım bir yerlerde çok hasta, belki de son saatlerini yaşıyor
Koray yeni aldığı kuş sesleri kitabına bakarken, ben de şehirdeki vejeteryan dostu mekanları araştırıyorum
burnu tıkalı olduğu için uyuyamayan Ranaya uyuması için dönüşümlü olarak destek veriyoruz
hayat böyle

nevra ne olsun 1

Bugün sabah beşte Nevra sessizce uyandırdı beni.
Evet sessizce, annecim sanırım altıma kaçırdım biraz dedi.
Gece boyunca burnu tıkalı olduğu için uykuya bir türlü dalamayan Rana yeni uykuya dalmışken bu kez de böyle uyanmış olmak beni sinirlendirmedi.
Anneyim ben. Kızımı tuvalete götürdüm. Kıyafetlerini değiştirdim ve fazla kaçırmadığını üzülmemesini söyledim.
Bir dahaki sefere daha dikkatli olurum dedi.
Bu senin suçun değil, baban seni tuvalete götürecekti ama ben yatmadan gittiğini söyledim dedim.
Bu benim  suçum annecim diye ekledim.
Sarılıp birbirimiz öptük.
Nevra ne olursa olsun ama hayatta yaptığı hataların sorumluluğunu alabilsin.
Çok da uzatmasın yaptığı iyi işlerle de gurur duymayı da bilsin.
İleri baksın, geçmişe çok takılmasın.

19 Ekim 2010 Salı

evde yoğurt mayalama

İlk yoğurt denemelerimi Nevra ek gıdaya başlayınca yapmıştım.
İlk denemeler için oldukça başarılı yoğurtlarım oldu.
Mevsim değişirken evdeki ısının da değişmesiyle, benim yoğurtlar Nevra'nın deyişiyle tombiş olmaz oldu.
Ben de yoğurt işini , Aysun Hanım'ın sütü evimize gelmeye başlayana kadar bıraktım.
İlk yemek tarifim yoğurt olsun istedim.
  • çiğ süt kullanacaksanız sütü kaynatarak başlamalısınız. pastorize ya da UHT süt kullanacaksanız mayalayacağınız sıcaklığa getirmeniz yeterli
  • mayalama sıcaklığı çok önemli. çok sıcak olursa yoğurt ekşi olur, soğuk olursa da yoğurt olmaz
  • doğru sıcaklık küçük parmağınızın dayanabileceği şeklinde tanımlansa da herkesin parmağının dayanabileceği ısı farklı olduğundan ,hiç de güvenilir bir ifade değildir
  • doğru sıcaklığı bulmak için ya  yoğurt mayalamayı bilen birini bulun ya da deneyip yanılarak öğrenin
  • termometreniz varsa 42-44 derece arasında bir sıcaklığı hedefleyin
  • Sütü kaynatacaksanız tencerenin dibini tutmamaması için, suyla çalkalayın
  • mayanızın miktarı hiç önemli değil. ben beş litre sütü bir kaşık yoğurt ile mayalıyorum
  • Mayanızı tencereden alacağınız ılık sütle karıştırın ve sütünüzün içine kaşık yardımıyla ve iyice karıştırarak aktarın
  • tencerenin her tarafını bir battaniye ile sarmalamanız yeterli olacaktır
  • beş ya da altı saat bekleyin
  • açtıktan sonra buzdolabında bir gece bekletin
  • yoğurt sulu olduysa ya yoğurdunuz sıcaklığı az olmuştur ya da yeterince sarmalamamışınızdır, endüstriyel yoğurda yakın bir katılık hedefliyordanız, sütünüzü normalde kaynattığınızdan daha fazla kaynatın
  • yoğurt ekşi olduysa da tam tersi, ya mayaladığınız sıcaklık yüksektir ya da fazla bekletmişsinizdir
  • az yağlı yoğurt istiyorsanız sütünüzün kaymağını alın
  • UHT ya da pastorize kullanıyorsanız, yağsız ya da az yağlı sütleri tercih edebilirsiniz
  • ben yoğurdun mayasını belli sıklıklarla değiştiriyorum. piyasadaki prebiyotik içereren yoğurtları ara sıra da kefiri mayama ekliyorum
dilerim kendi yoğurdunuz yapmanın ne kadar eğlenceli olduğunu farkedebilirsiniz..

15 Ekim 2010 Cuma

emzirme üzerine

Son 48 ayın 25'ini emzirerek geçirdim.
Hala da emziriyorum. Bu konuyla ilgili öyle çok şey okudum, öyle çok mesai harcadım ki..
Elimden geldiğince özetlemeye çalışacağım. Dilerim birileri yazdıklarımı okuyup, hayatlarının bu zorlu döneminde biraz olsun rahatlar.
  • sütünüze ve doğaya güvenin, kadının ve bebeğinin kurduğu en temel ve güçlü ilişkinin emzirme üzerine kurulduğunu hatırlayın
  • sütü artıran yiyecek bulmaya çalışmayın. sütü, uyku, huzur ve sıvı alımından başka birşey arttırmaz
  • büyüklerin süt yapar diye yedirip içirmeye çalıştığı şeyler inanılmaz kalorili gıdalardır. onları yer içerseniz bir dünya olursunuz
  • meme ucu kremi, meme koruyucu ve meme kalkanı,emzirme sütyeni ve göğüs pedi satın almadan doğuma gitmeyin
  • hele de altı ay sonra çalışmaya başlayacaksanz, amatör süt sağma makinaları zaman ve enerji kaybından başka birşey değil. Hemen profesyonel bir makina kiralayın
  • doğumdan sonra hastanedeki hemşireleri emzirmeyle ilgili her türlü sorununuz için çağırın
  • iyi bir çocuk doktoru bulun, doktorunuzu tavsiye edenler ilk altı ay anne sütüyle mi idare etmiş, sonrasında ne kadar anne sütüne devam edilmiş öğrenin
  • size mama teklif edilirse doğumdan önce bulduğunuz o çok güvenilir çocuk doktoruna danışmadan birşey yapmayın
  • hastanede bebeğiniz için önerilen her türlü müdahele öncesi, kendi çocuk doktorunuza danışın
  • mutlu kadın etkili emzirir. bunun için de eşin desteği çok önemlidir
  • bebeğinizin her ağlayışında acıktığını söyleyen insanları, her kim olursa olsunlar evinizden uzak tutun.Bu kişiler sizin akrabanızsa siz, eşinizinse o uzaklaştırsın
  • bir kere mama verirseniz, bebeğiniz memenizi ihtiyacı kadar emmeyecektir. Meme emmek yenidoğan için zahmetli bir iştir, biberonla rahatça doymaya alışan bebek çaba harcamaz.
  • bebeğinizi emzirirken hayatınızın en güzel anlarını düşünün
  • yeriniz varsa mutlaka emzirme koltuğu alın, yoksa da emzirme yastığı
  • ek gıdalara geçmek için acele etmeyin, inanın yoğun emzirilen dönem sanılanın aksine en rahat zamandır
  • emzirmenin tadını çıkarın..

    13 Ekim 2010 Çarşamba

    yeniden power plate

    Daha iyisi bulunana kadar benim sporum bu demiştim iki yıl önce. Hamile olmadan kısa bir süre sonra ara verdim. Geçenlerde çok sevdiğim bir dostumun doğumgünü hediyesi olarak sahalara geri döndüm.
    Power plate yaparken daha önce hiç farkına farkına varmadığım kaslarımı farkediyorum. Terlemediğim kadar terliyorum. Çocuklarımı da yanımda götürebiliyorum. Ne kadar acıtsa da yirmi dakika sürüyor.

    Yaşasın power plate...

    12 Ekim 2010 Salı

    ben çiğ süt tüketicisiyim

    Herhalde iki seneye yaklaştı ben çiğ süt tüketeli. Müptelası olduğum Fikir Sahibi Damaklar Blogunda okudum gündönümü çiftliğini, Aysun Hanımı (aysun the sütçü), Mehmet Beyi ve kızlarını. Aslında bildiğimiz anlamda kızları yok bu çiftin.  Kızları dediğim inekleri. Eminim onları da evlatlarından ayırt etmememeye gayret ediyorlar. Ortaya çıkardıkları iş gönül işi, öyle parayla pulla ölçülecek gibi değil.
    Biz onca bunca zamandır her hafta beş bazen de on litre süt alırız onlardan. Sütü soğutuculu araçlarıyla evimize yollarlar. Şehrin belirli bölgelerine değişik günlerde dağıtım yaparlar. İlk kaynattığımız gün sütü içer, kaymağını alır, kurtardığımız kadarını yoğurt yaparız. Misafir gelecekse daha çok süt alır, Ekosamın organik pirinciyle tadına doyulmaz bir sütlaç yaparız.
    Tükettiğimiz süt ve yoğurdun içinde melamin olmadığını UHT ile işlenmediğini  bilmek, geceleri daha rahat uyumamı sağlıyor.
    Sizin de çiğ sütle ilgili korkularınız, sorularınız varsa Aysun Hanım bilgi vermekten memnun olacaktır.
    Bu arada ben ve kızlarım gibi laktozla ilgili sorununuz varsa Serente Organik, çiğ ve pastorize keçi sütü tedarik edebiliyor.
    afiyet olsun...

    11 Ekim 2010 Pazartesi

    şehrin nimetleri

    Hayatım İstanbul'da geçti. İstanbul'un tadını en çok ne zaman  çıkardın derseniz, Ankarada öğrenci olduğum yıllar derim.
    Haftasonları, bayram tatilleri ya da birkaç dersi feda edip kendime hediye ettiğim uzun haftasonları.
    Bu şehri ilk defa benimle gezen, hatta gören arkadaşlarımın köprülerin üstünden geçerken duyduğu heyecan sanki benim heyecanım olurdu.!

    Şehre duyduğum heyecanı kaybetmemeye, canlı tutmaya çalıştım. Tabi bunda benimle aynı duyguları paylaşan dostlarımın katkısı tartışılmaz.
    Boğazın iki yakasında gezmediğimiz balıkçı kalmadı. Değişik ülkelerin mutfaklarına burun kıvırmadık, kebapçılar artan sağlıklı beslenme takıntımıza yenik düşmedi.
    Bu yaz çok yeni birşey denedik. İnternet sitelerinde normal fiyatından daha uygun satılan şehir nimetleri.
    Benim alışveriş anlayışımla  çok ters ama kontrollü tüketmeyi başardığın zaman çok eğlenceli.
    Siz de şehrin nimetlerini unutmayın. Hayat bir yerlerde akıp giderken evde televizyon karşısında çakılıp kalmayın.
    Tabi bu soğuk havalarda sokaklarda gezerken ihtiyacın olan malzemeleri şehrin nimetlerinde çok daha uygun rakamlara alabilirsiniz..

    9 Ekim 2010 Cumartesi

    iyi ki varsın Gulnora

    Hamileliğimin onuncu haftasında, plasentamın önde yerleşmesi nedeniyle kanamalarım başladı. Kanamalarım başladıktan bir ay sonra da çok sevgili kayınpederim, onu kaybetmemize neden olan bir hastalığa yakalandı. Hamileydim, hastaydım, üzgündüm, yalnızdım, benden ilgi bekleyen rutini bozulmuş, üç yaşında bir çocuğum vardı, eşim hiç olmadığı kadar meşgul ve benden uzaktaydı.

    Bir cumartesi günü liseden arkadaşım Ayşenin yolladığı iki yabancı bayan evime geldiler.
    Çaresizdim, o da öyle. Dört çocuğunu geride bırakmış, dünyanın öbür ucuna çocuklarının karnını doyurabilmek için gelmişti.
    Geçen hafta bir yıl oldu bizimle yaşamaya başlayalı.
    Daha çok kalsın diyemiyorum ama iyi ki onu tanıdım iyi ki benim evime geldi.

    Evinde yabancı yatılı yardımcı çalıştıracak, çalışan ve çalışmayan anneler için kendi tecrübelerimden derlediğim birkaç altın kuralı yazmak istiyorum

    • sizin için olduğu kadar onlar içinde aynı evi paylaşıyor olmanın zor birşey olduğunu hatırlayın
    • kendi ülkelerindeki koşullara göre çok iyi para veriyoruz demeyin, bir süre sonra onların maaşları kadar parayı düşünmeden nerelere harcadığımızı görüp, bizim koşullara ayak uyduruyorlar
    • gerçekten memnunsanız üçün beşin hesabını yapmayın, onlar için küçük rakamlar çok önemli
    • onları evin insanı gibi benimseyin öyle hissettirin
    • hele hele çocuğunuza bakıyorlarsa daha özenli olun. unutmayın o enerjiyle çocuğunuzu kucağına alacak
    • bir kendi hayatınıza bir onunkine bakın, zalim olmayın halinize şükredin
    • kendi yapamadığınız işler için istihdam ettiğiniz bu insana eleştirel bir gözle bakmayın
    • insiyatif kullanabilen bir çalışan olabilmesi için onu yüreklendirin
    • kendi ülkesinin yemeklerini yapması için izin verin

    7 Ekim 2010 Perşembe

    swedish seeds sergi ve seminer

    Dün yağmura ve yeterince süt sağamamama rağmen seminere gitmeyi başardım.
    Önce Taşkışla yerine Maçkaya gittim, hiç moralimi bozmadım ne güzel gençlerle birlikte teleferik bekliyorum. Kızlara baktım, benim kızlar nasıl görünecek bu yaşta. Zayıf mı olacaklar şişman mı, alışveriş merkezinden aldıklarını mı giyecekler ikinci el mi, ne okuyacaklar ne yiyecekler diye düşünürken kendimi Taşkışla da buldum.
    Herkes güzel hazırlanmıştı. İsveçliler çok hevesli ve heyecanlıydı. Hoş geldiniz konuşmaları gereksiz uzatılmadı.
    Ne yazık ki ilk iki konuşmacıyı izleyip çıkmak zorunda kaldım.
    İlk konuşmacı bir anaokulu öğretmeni. Sadece kendi ülkesindeki çocukları değil çok uzak ülkelerdekileri de çok iyi tanıyan bir öğretmen. Yaklaşık beş yıllık annelik eğitimimde hep eksik kaldığını düşündüğüm oyun üzerine konuştu. Zaman nasıl geçti anlamadım.
    İkinci konuşmacı mimar ya da peysaj mimarıydı. Çocuk oyun alanlarıyla ilgili bilgi verdi. Dünyadan ve ülkesinden. Sunumu bitince bir soru geldi, neden sizin ülkenizde öyle bizde böyle diye. Düşündü kadın bu bizim kültürümüz, açık havada olmanın iyi birşey olduğuna inanan bir toplumuz dedi.

    Evet bu da bizim kültürümüz, çocuklarımızı üşüyecek diye kat kat giydirip, dört duvarın içine hapsedip, bir dolu oyuncağı da önüne yığıp hadi oyna deyip bilgisayarın başında kahve yudumlamak.

    Oysa çocuklarımızı alıp on dakikalığna da olsa dışarı çıkıp yürüsek ve sokakta gezen kedilerin, düşen yaprakların ve yerdeki at kestanelerinin tadını çıkarsak...
    Soğuktan hasta olmak konusunda bu kadar hassas olan annelere, her ay düzenli ziyaret ettikleri çocuk doktorları açık havada egzersizin bağışıklık sistemini ne kadar olumlu desteklediğini hatırlatsa keşke..

    Çıkışta arabayı almadığıma üzülsem de çevreyi daha az kirlettiğime sevindim.Ayaklarım  Çin Restoranındaki
    açık büfeye doğru giderken on yıl önceki Banu olmadığımı, kafamda GDOlu mısırlar patatesler ve doymamış yağlar uçuşurken oradan zevk almak yerine eziyet çekerek kalkacağımı neyse ki farkettim. Gezi'de mütevazi bir salatayla hipoglisemik nefsimi köreltip, evime gitmek üzere Üsküdar motoruna bindim.